Kopan bir ipe, bir düğüm atarsanız, ipin en sağlam yeri artık bu düğümdür. Elinizi en çok acıtan yeri de...! Hayat, skor tabelası tutmak değildir. Kaç arkadaşınız olduğu ya da kaçının sizi arkadaş kabul ettiği değildir. Bu hafta sonu için planlarınızın olması değildir. Hafta sonu yalnız olmanız da değildir. Hayat, şu sıralar sevgilinizin olması değildir. Geçmişte kaç sevgilinizin olduğu da değildir. Bugüne kadar hiç sevgilinizin olmaması da değildir. Sizi kimin öptüğü değildir. Hayat, ailenizin serveti değildir. Hangi okula gittiğiniz değildir. Ne kadar güzel ya da çirkin olduğunuz değildir. Giydikleriniz, ayakkabılarınız değildir. Ne çeşit müzik dinlediğiniz değildir. Ne kadar akıllı olduğunuz değildir. Herkesin size verdiği akıl notu hiç değildir. Hayat standart testlerin belirlediği kişiliğiniz de değildir. Hayat, bir kağıda dökülmüş hayat hikayeniz ve bu hayat hikayesini kimin kabul ettiği de değildir. AMA HAYAT Kimi sevdiğiniz, kimi incittiğinizdir. Kimi mutlu, kimi mutsuz ettiğinizdir. Sizin olanları koruyabilme ya da mahvedebilmenizdir. Dostluklarınızdı r. Neyi söylediğiniz ve neyi kastettiğinizdir. Hangi önemli hüküm ve kararları verdiğiniz ve de niçin verdiğinizdir. İçinizde sevgiyi taşımak, büyütmek ve dağıtmaktır. Ama en önemlisi, yalnız başına asla gerçekleştiremeyeceğ iniz bir şeyi yapmak, Hayatınızı, başka insanların kalbine dokundurabilmektir. Başkalarının kalplerini etkileyecek yolu ancak siz seçersiniz. Ve hayat bu seçimlerdir zaten. Hayat silgi kullanmadan resim çizme sanatıdır. Ve insanlar böyle büyürler... Unutmayın Yaşama kendimizden ne katarsak, yaşamdan da onu alırız... Umudun DamLası.. Gökyüzünde dünyayı yaşarken sonsuz özgürlüğümle birlikte,yaşamı arıyordum ne olduğunu bilmeden…Bir su damlasıydım,güneşin ışıklarında renkleriyle oynayan,en koyu karanlıklarda yıldızlarla konuşan… Mutluydum rüzgârla birlikte maviliğe savrulurken,mutluydum kuşlarla kanat çırparken,mutluydum gökkuşağı olup renkleri saçarken… Takılmışken bir bulutun peşine,görürdüm yaşayanları yeryüzünde… Hepsi zamanla koşar gibi,hep bir şeylerin peşinde…Bazen bir kuşun kanadına karışır,uçardım onunla rüzgâra karşı çığlıklarla birlikte… Yaşamı sorardım kuşlara “Yaşam nedir ?” diye.”Özgürlük” derlerdi bana…Göklerde özgürce kanat çırpabilmek, rüzgâra baş kaldırmak… Ama yağmur yağdığında özgürlükleri ellerinden alınır,ağırlaşan kanatları daha fazla çırpınamazdı damlalar karşısında…Sığınırken bir kaya kavuğuna,özgürlüklerini teslim ederlerdi yağmura sessizce… Karıştım bir gün yağmur damlalarının arasına,gücü hissedebilmek için…Toprağa karışmak istedim,azgın bir nehir olup akmak istedim,deniz olmak istedim,yaşamı bulmak istedim,yaşam olmak istedim… Terk ettim gökyüzünü güneşe veda edemeden…Altımda gittikçe büyüyen yeryüzü beni kendine doğru hızla çekerken daha da büyüdüm çoğaldım kendi yüreğimde… Koşmaya başladım bir an önce toprağa kavuşabilmek için…Yaşamı hissedebilmek için…Yaşam olabilmek için… Toprağa ilk dokunuş…İlk sarılış…Sıcaktı toprak,gözlerinden aldığım sıcaklık kadar içtendi,gökyüzünün olmadığı kadar…Beni sarmaladı şefkatle,beni içine aldı sevgiyle… Sevdim toprağı yarattığı bütünlükle…”Seviyorum” dedim yaşamayı seninle birlikte…Toprağın derinliklerinde karanlık sıcaklıklarda güveni hissettim.Zaman geçtikçe büyüdüm,çoğaldım… Güneşi özledim,yıldızlara merhaba demek istedim ve terk ettim yüreğimin sıcaklığına bana bahşeyleyen toprağı.Sıcaklığını,şefkatini… Ve bir sabah çiçekler açarken,gökyüzünü gördüm yeniden.Öylesine mavi,öylesine sınırsız,öylesine özgür… Aktım gittikçe büyüyerek.Beni sarmalayan toprağa dokunarak aktım,nereye gittiğimi bilemeden.Sadece yaşamı öğrenebilmek için aktım.Benimle çiçekler açtı ağaçlarda,topraktan otlar fışkırdı delicesine ve o an topraktan fışkıran otlar gibi olmak istedim olup ta insanların basit olarak algıladığı bir bitki ruhuyla insanlara bakmak istedim kaldıramadım bu ezikliği vazgeçtim.Gökyüzüne baktım kırlangıçlar semalarda dolaşırken onlar gibi olmak istedim ömürlerinin mevsimlik olduğunu düşünmeden anladım ki yaşanılmaz böyle saniyeyle yaşamak ve geriye döndüm toprağa düştüm yeniden. Ben onlara yaşamı sunarken,cevap veremediler bana “Yaşam nedir?” diye sorduğumda… Büyümek istedim daha hızlı akmak,denize kavuşmak istedim sonunda okyanuslara aktıklarını bilmeden… Aktım gökyüzünün görünmediği ıssız ormanların arasından,yıllardır kımıldamaktan korkan taşları da peşimden sürükleyerek aktım,hayata başkaldırırcasına doğanın… Başakların rüzgârla dans ettiği ovalara geldiğimde bir başak tadında doğmak istedim her gün temizlenerek yeniden,oysa bir başak tekrar yeşermez kaderiyle yüzleşince bundan korktum ve arayışlarıma devam edip aktım en temiz ovalara… Semalara aşk ile sevda yazan kelebekleri görünce durdum izledim bir süre onları kendi kaderlerini çizerlerken, o an onlar gibi olmak istedim ve sordum kelebeklere “Yaşam nedir?” diye…Cevap vermediler bana kırıldım,yinede onlar gibi olmak istedim o an tek tek düşüşlerini izledim kelebeklerin ve ömürlerinin günlük başaklar gibi olduğunu anladığımda vazgeçtim bu zorluğu yaşamayı ve terk ettim en masum ovaları… Geriye döndüğümde anladım ki Tanrı nasıl yaratmışsa varlığın özünü değiştiremez varlık kendisini sözünü. Ve sustum hayatı anlamak, yaşamın ne olduğunu bulmak adına.İnsan olmanın şanslılığını yaşadım kendi özümü sorgularken ve gömüldüm kendi suskunluğuma yaşamı anlamış bir bilge edasıyla. Uyanınca o günün sabahına kork benden hayat dedim kork benden…Artık hayatımı anlamlaştıran bir UMUT YÜZLÜM olduğu için kork benden hayat,o benden bi haber yaşasa da bir gün çıkacam karşısına…. Ve bil ki İNADINA GÜLÜMSEYECEĞİM YARINLARA!... Tüm Kırgınlıklarıma rağmen... |